Gezegenin bir yerinde birinin aklına kendi kendini yazılı yoklama yapma
fikri geldi. Kendi kendini tâbi tuttuğu ilk sınav olacağından soru sayısını
kısıtlı tutmaya karar verdi ve kağıt kalem çıkarıp masadaki diğer her şeyi
çantasına koydu. Cep telefonunu da uçuş moduna aldı. Kendi kendine
"Yaz", dedi.
"Soru 1
a) Hepimizin sırasıyla geçirdiği bütün haysiyetsiz evreleri atlayıp
onurlu, huzurlu yaşantıya aktarmasız geçiş diye bir şey var mıdır? Varsa
nerededir?
b) a şıkkında bahsedilen onurlu, huzurlu yaşantıyı tanımlayınız ve bu
yaşantı türüne bir örnek veriniz."
Bu kadar zor bir soru sorduğu için kendi kendine gıcık oldu. Hatta
kendine küfrü bastı. Öyle düşündü böyle düşündü fakat soruyu cevaplayamadı.
Bu sırada gezegenin başka bir yerinde aynı soru başka birinin daha
aklına geldi. Fakat bu başka biri soruyu kendi kendine cevaplayamayacağını
biliyordu. Yanındaki arkadaşına soracak gibi oldu. Vazgeçti. Çünkü bu başka
biri yanındaki mankafa arkadaşının bu soruyu cevaplayamayacağını da biliyordu.
Asabı bozuldu. Bir anda arkadaşına bağırmaya başladı.
"Aklıma takılan şeyleri paylaşmayacaksam seninle neden arkadaş
kalayım ki? Saçma sapan bir ilişki bence bizimkisi. "
"Beni sinir etmek için yapıyorsan boşuna uğraşma sinirlenemeyecek
kadar uykuluyum bugün."
"Mesela! Niye ben senin sinirini bozamıyorum? Çünkü beni
iplemiyorsun anladın mı? Acaba neden böyle bir şey söyledim diye bile
sorgulamıyorsun. "
"İyi tamam! Niye böyle bir şey söyledin şimdi?"
"Çünkü aklımdan bir sürü şey geçiyor, hayatla ilgili bir sürü şey
takılıyor ve sana ne zaman bunlardan bahsetsem hiçbir katkıda bulunmadığın gibi
konuyu bir şekilde geyik malzemesi yapıyorsun."
"Alakası yok. Bu tamamen senin boktan bakış açın. Söylediklerini
her zaman dikkatle dinlediğimi biliyorsun. Sırf tripli tripli film repliği
stayla laflar etmek için nankörlük yapıyorsun şu anda."
"Yahu bir kere de benimle konuşurken şu ağzını yaymadığın olacak
mı senin? Bu nedir ya? Staylaymış tripliymiş filan. Bak senin anlamadığın çok
net bir şey var. Benim hayatla ilgili kaygı duyduğum ne varsa senin hiçbir
zaman umrunda olmuyor ve dahası beni kaygılandığım için küçümsüyorsun. "
"Tebrik ederim sinirimi bozmayı başardın!"
"Hayret, ilerleme var demek ki! Şunu iyice anlaman lazım senin;
her gün aynı saatlerde aynı mekanda bulunuyor olmak arkadaşlık için yeterli
değildir."
"Bana arkadaşlığı öğretene bakın! Sen arkadaşlığın kıymetini
bilmiyorsun çünkü beyinsizin tekisin. Hayatla ilgili o kadar çok
kaygılanıyorsun ki hayatın ne demek olduğunu unutmuşsun. Tam olarak ne için
kaygılandığını bile bilmeden kaygılanıp duruyorsun."
"Vuhuu! Şu an hayretler içindeyim. Benim mankafa kankacığım bir
adet anlamlıymış gibi duran cümle üretti. Hem de hiç yardım almadan."
"Tamam kes ya! Evet iplemiyorum senin zırva kaygılarını, hayat
sorgulamalarını filan. Tamam mı? Bıktım. Hiçbir şeyden mutlu olmayan, doyumsuz,
karamsar bir aptalsın çünkü. Ok midir bu cevap? Yeterli oldu mu?"
Gezegenin başka yerindeki bu başka biri mankafa arkadaşından duyduğu bu
hakaretler karşısında sessiz kaldı. Bir arkadaşlıktan daha olmuştu ama bu ona
çok koymazdı. Çünkü onun dünyasındaki herkes arkadaşlığın aynı zaman diliminde
aynı mekanda bulunmak olduğunu zannediyordu. Kısacası onun dünyasındaki herkes
mankafaydı.
Onun için asıl önemli olan şey kafasına takılan soruydu. İçinden tüm
gücüyle soruyu bağırmaya karar verdi. Belki gezegenin bambaşka bir yerinde bambaşka
biri soruyu duyup cevabını ona söyleyebilirdi.
HEPİMİZİN SIRASIYLA GEÇİRDİĞİ BÜTÜN HAYSİYETSİZ EVRELERİ ATLAYIP
ONURLU, HUZURLU YAŞANTIYA AKTARMASIZ GEÇİŞ DİYE BİR ŞEY VAR MI?
Bu sırada gezegenin bambaşka bir yerinde bambaşka biri uykusundan
aniden uyandı. Yatağında doğruldu. Hala gecenin körü olduğunu fark etti. Biraz
şaşırdı. Çatallı sesiyle sorunun cevabını mırıldandı.
"Sanıyorum yok."
"Sanıyorum yok."