Tam ümidimi keseceğim sırada bu evin camındaki 'kiralık' yazısını görmüştüm. Tabanlarım, yürüdükçe uzalıp kısalan sokaklarda gezinmekten şişmiş, karnım da çok acıkmıştı. Karnım acıktığında her şeyden çabucak vazgeçen biriyimdir. Tereddüt etmeden tuttum evi. Evin canımı sıkan tek yanı, kirden yapış yapış olmuş duvar kağıtlarıydı. Ben basit bir adamımdır. Basit kelimesi her konuda bir numaralı sıfatım olmuştur. Yalnızlığım da zannederim bundandır. Bu duvar kağıtlarını tek tek söküp, mis gibi, tertemiz boyayacaktım her yeri.
Kendimden bahsetmekten pek hoşlanmam ancak kafamın bulanıklığını belki kendimin farkına vararak berraklaştırabilirim. Otuz iki yaşındayım. Bir bankada çalışıyorum. Her gün gürültüden ve zorunlu güleryüzlülükten yorularak dönüyorum eve. Evli değilim. Kadın arkadaşlarım var ama hiç sevgilim olmadı. Geyik muhabbetini severim ama nadiren dahil olurum bu muhabbetlere. Çok kitap okurum. Ama en çok sevdiğim yazar yoktur. Aslında benim en çoklarım hiç olmadı. Ya severim ya sevmem; bu kadar. Okuduğum eserlerdeki karakterlere de özenmemişimdir hiç. Sadece onları anlamaya çalışmışımdır. Ancak bu eve taşındıktan sonra bu tavrımın beni ne kadar yorduğunu ve yavaş yavaş asıl içimden geçenlere yenik düşebileceğimi büyük bir şok etkisiyle fark ettim.
Salonun ve küçük odanın duvar kağıtlarını söktükten sonra sıra yatak odasınınkine gelmişti. Yatak odasını da tamamlayınca evi güzelce boyamaya başlayacaktım. Üç duvarınkini söktüm. Dördüncü duvar, yatağın tam karşısındaki duvardı. Bir hışımla tepeden aşağıya hızla çektim kağıdı. Bir sokaktan başka bir sokağa tam köşeden döndüğünüzde, karşınıza aniden biri çıkar ve sıçrarsınız ya, işte aynen öyle yerimden şaşkınlıkla sıçradım. Duvarın ortasında kapkara bir boyayla “YAŞANMAZ” yazıyordu. Tam o anda bütün her şeyin bir anlığına yok olduğunu, dünyada yalnızca benim ve bu kağıtsız duvarın var olduğunu hissettim. Bütün okuduğum romanlar şu meşhur film şeridinin içinde kendini hatırlatıyor, karakterlerse gülümseyerek el sallıyorlardı. Tabii bütün bunlar aklımın oynadığı anlık gündüz düşleri, oyunlardı. Sonra hepsi teker teker kayboldu ancak bir tanesi hala duruyordu. Yusuf Atılgan'ın Yaşanmaz'ı! Dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim ve hemen yatağa attım kendimi. Evimin duvarında, dev bir yaratığın gölgesi gibi “Yaşanmaz”, yazıyordu. Üstelik daha da korkunç olan benim bu Yaşanmaz'ın Yusuf Atılgan'ın Yaşanmaz'ı olduğuna daha o saniyede inanmış olmamdı. Ben basit bir adamdım. Bankada çalışan kendinden yalnızca birkaç cümleyle bahsedebilen yalnız ve basit bir adamdım. Neden bu yazı benim karşıma çıkıyordu ki! Evet, belki bir bakıma ben de aylak bir adamdım. Ancak bu yazıyı bulmak eminim benden daha aylak birine nasip olmalıydı. Böyle acı bir tesadüfü 'nasip' diye adlandırmak gülünç olurdu. Bu başka bir şeydi. Ellerimin titremesi geçince, kendimde tekrar ayağa kalkacak gücü bulunca odanın içinde gezinmeye başladım. Çekmeceleri, boş rafları incelemeye başladım. İnsan ne aradığını bilmediğinde her şey daha da karmaşıklaşıyor. Ne var ki bu cümle aklımdan henüz geçmişti ki çekmecelerin birinde bir kağıt buldum. Biri el yazısıyla şunları yazmıştı kağıda:
Kolumu tutmuş, üstümü başımı silkiyordu. Ötekilerden biri değildi. Yüzümü silerkenki bakışı vardı. İçimde bir eziklik, kudurgan bir sevgi büyüdü birden. Kafamda her şey yerli yerine oturdu. Üstümü silkmişti. Pisliğin içinde işi yoktu onun. Öylesine yeğindim ki, hop desem uçacaktım; sivrisinek gibi. Şimdi kendimi öldürebilirdim.*
“Yaşanmaz”ı bulan adam...
Kağıt sararmış filan değildi, çok eskiden kalmışa benzemiyordu. Yaşanmaz'ı bulan adam yazmıştı demek bu kağıdı. Yani, bu kağıt bir intihar mektubu muydu? Besbelli öyleydi. Kim bilir kaç tane vardı bu adamlardan. Ben de Yaşanmaz'ı bulan bir diğer adamdım. Karnım acıkmıştı. Mutfağa gittim. Sepetten havanın elini alıp iç cebime koydum. Sokağa çıktım. Galiba bütün dünya bana da bir yaşama borçluydu.
*Yusuf Atılgan - Yaşanmaz
**Resim: mavimelek.com
Origami benim için dikkat toplamak, başka hiçbir şey düşünmemek ve renkli kağıtlarla eğlenmek demek. Bir işe başlayıp sonucunu görene kadar kendinle başbaşa kaldığın eğlenceli bir masa başı hobisi.
Tabii bu origami uzmanları için farklı olabilir. Örneğin Robert Lang bu konuda profesyonel ürünler ortaya çıkaran bir adam. Aşağıda Robert Lang'in TEDxRESET konuşmasını paylaşıyorum. Origami'den nasıl faydalanabileceği hakkında iştah açıcı ve ilham verici bilgiler bulacaksınız. Tıptan uzay bilimine kadar...
Sevgili Öktem Başol Hocama beni bu filmle tanıştırdığı için ne kadar teşekkür etsem az. Buffalo 66 Vincent Gallo'nun acayip bir filmi. Film hakkındaki genel bilgileri paylaşmayacağım ama bu acayip mizah anlayışını ve garip gerçeklik duygusunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aileyi ikna etmek hep çok zordur. İnsanı kendisinin bile inanmayacağı şekle sokabilir. Ama inanç yavaş yavaş inşa edilebilen bir kavram. Film en azından bu umudu barındırıyor.
"Birlikte vakit geçiren karı kocaymış gibi yapıyoruz. Sadece vakit geçiriyoruz. Birbirimize dokunmuyoruz. Birbirini seven karı koca gibiyiz."
Barış Bıçakçı'nın son kitabı Sinek Isırıklarının Müellifi beni çok etkileyen kitaplar arasına girdi. Bıçakçı'nın çözümlemeleri şaşılacak derece incelikli ve derinlikli. Her sayfada bir kenara not etmelik cümleler bulabilirsiniz. Başta notlar aldım ancak sonra neredeyse bütün kitabı yazacağımı fark edip vazgeçtim. Kitabın bir tür kendini bulma rehberi olduğunu düşünüyorum. Tabii ruhunu kendinize yakın bulmuşsanız.
"Siz de bilirsiniz, anlatmaya değer şeyleriniz olduğunu, bir gün bunları anlatacağınızı, yazacağınızı düşünmek ne güzeldir ve bu düşünce bir kez yer etti mi nasıl da perişan eder insanı! Şu dünyadaki en yüksek mertebe olan okurluk mertebesi size yetmemeye başlar. İnsan olmak size yetmemeye başlar. Dünya olmak istersiniz."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)