16 Nisan 2014 Çarşamba

L.A. River Lady

Kadın eldiveni takıp tepsiyi fırından çıkardı. Tezgâhtaki nihalenin üzerine koydu. Sıcak tavuğu bıçakla parçaladı. Arada sırada sosa bulaşmış parmaklarını yaladı. Mis gibi olmuştu. Masanın üzerine alelade koyduğu tabakları, çatalları, bıçakları ve kadehleri özenle yerleştirdi. Salatanın yağını döktü, tuzunu serpti. Şamdandaki mumları da yaksa mıydı? Biraz daha bekleyecekti. Saate baktı. Neredeyse gelirdi. Saçındaki havluyu çıkarıp ıslak saçlarını sanki hiç uğraşmamış da öylece toplayıvermiş gibi göstermek için aynanın karşına geçti. Bir topladı. Hiç olmadı. İkincide kulak arkaları fazla düzgün duruyordu. Üçte başardı. Hiç uğraşmamış gibi…

Şarabı buzdolabından çıkarma vakti gelmişti. Ne çok soğuk ne çok sıcak olmalıydı. Masaya oturdu. Örtünün kenarında bir leke gördü. Peçeteliği lekenin üstüne koydu. Bacak bacak üzerine atıp dik oturdu. Sanki kapı dın diyecekti. Şimdi diyecekti. Şimdi!

Yarım saat geçti. Aramak istemiyordu. Adam sıkboğaz edilmeyi sevmezdi. Ama tavuk soğumuştu. Olsun, geldiğinde hemen ısıtıverirdi. Yine de canı sıkıldı. Televizyonu açtı. Bir film vardı sinema kanallarından birinde.  Adamın biri loş bir barda bir masada oturuyordu. Bar çok kalabalık değildi. Altı yedi kişi vardı. Adam çevresine tedirgin bakışlar atıyordu. Onun tedirgin bakışları da bardaki diğer adamları huzursuz ediyor gibiydi. Of ne bunaltıcı durumdu. Kadın mis gibi yemek kokan evinde huzurla otururken şu adamın bulunduğu durum ne fenaydı. Adam arada sırada birasını yudumluyor ve saatine bakıyordu. Belli ki birini bekliyordu. Uzun süredir mi bekliyordu acaba? Garson geldi. Adamın boş bardağını dolusuyla değiştirdi.

Kadın da kadehine şarap doldurdu. Nerde kalmıştı bu adam? Yıldönümünü evde kutlamayacaklar mıydı? Evet, böyle kararlaştırmışlardı, emindi. Filmdeki adam hala saatine bakıyordu. Yakışıklı adamdı. Saçları filan dağınıktı ama hoş bir görüntüsü vardı. Adam cebinden telefonunu çıkardı. Bir numarayı seçti listeden. Tam arayacakken, vazgeçti.

Kadın açlığa daha fazla dayanamadı. Tabağına tavukla biraz salata koydu. Soğuk moğuk şarapla iyi gidiyordu. Adam eliyle garsona işaret etti. Garson geldi. Adam kulağına bir şeyler söyledi. Garson başını salladı. Hemen gidip elinde çerez tabağıyla geri döndü. Adam fıstıkları hızlı hızlı yerken kadın tabağını çoktan temizlemişti. Peçeteyle ağzını sildi. Yanmayan mumları gördü. Birini kendi için birini de filmdeki adam için yaktı.

Mumlar eridi. Kadın şişedeki son yudumu da kadehine doldurdu. Filmdeki adam da o sırada masasından kalkıp müzik kutusuna doğru yalpalayarak yürüdü. İyice sarhoş olmuştu. Bir şarkı açtı. Kadınla birlikte dinlediler. Şarkı bitti. Adam bir daha açtı. Bir daha dinlediler. Üçüncüde adam müzik kutusunun yanında sızdı. Kadının da başı masaya düştü. Birlikte, sonsuza dek çalacak gibi duran şarkının içine uykuyla gömüldüler.




0 yorum:

Yorum Gönder

 
;