27 Mart 2010 Cumartesi

ABELARD ve HELOISE


Sevgi hakkında ne çok konuştum, ne çok yazdım… Unut bütün söylediklerimi. Yazdığım hiçbir şeyi okuma! Ondan mahrum kalmadan anlamıyoruz sevginin kıymetini, çünkü sevmek dediğin aşk oyunlarıyla olmaz. Şiir yazarak olur, çiçek toplayarak olur… Yeminler ederek, antlar içerek, sözler vererek sürer. Sevgi verdiklerimizde değil, alabilme yeteneğimizde gizlidir. Güvenimizle büyür; oysa kendi gerçeğimize güvenmiyorsak güvenemeyiz kimselere.

Sevgili diyorsun bana, sevilmemi istiyorsun. Uğraşacağım…

Seni tanıdıktan ve sevdikten sonra bile, itiraf ederim ki, ihanet ettim sana, çünkü başkasını seviyordum: Çünkü kendimi seviyordum. İnsan aşkı hep mülkiyetçidir. Ne yazık ki apaçık görüyorum şimdi. Belki Tanrı’nınki de böyledir. O yüzden yazma bana. O’nu kıskandırmayalım bari, beni kıskandırdığın gibi.


Abelard

Uğrunuza neler kaybettiğimi, hunhar bir ihanetin sizi benden çalmakla bizzat benden çaldığını, bütün dünya gibi siz de biliyorsunuz sevdiğim. Üzüntümün tek nedeni sizsiniz, bana beni avutma lütfunu bir tek siz bağışlayabilirsiniz. Beni üzmek, bana mutluluk ve huzur vermek gücüne bir tek siz sahipsiniz. Benliğinizde sizden başka hiçbir şey aramadığımı Tanrı biliyor; sizden bir şey istemedim, sadece sizi istedim.

Evlilik bağı aramadım, evlilik peşinde olmadım ve çok iyi bildiğiniz gibi doyurmak için çırpındığım arzular benim değil, sizindi. Eş adı daha kutsal ya da bağlayıcı gelebilir, ama izninizle cariye ya da fahişe sözcükleri bana daima daha hoş gelecektir.

Size yalvarıyorum, yaptıklarımı hatırlayınız, bana ne kadar çok şey borçlu olduğunuzu düşününüz. Sizinle tensel zevklerin tadını çıkarırken, pek çok kişi bunu aşkla mı yoksa şehvet duygularıyla mı yaptığımı soruyordu kendine; ama şimdi, vardığım son nokta başlangıcın kanıtını oluşturuyor. Sonunda arzunuza boyun eğerek kendimi bütün zevklerden mahrum ettim, şimdi artık her zamankinden daha fazla sizin olduğumun kanıtı dışında, benliğimden geriye hiçbir şey alıkoymadım. Bu nedenle kendinizi adadığınız Tanrı adına, bendeki varlığınızı elinizden geldiğince hiç değilse Tanrı’ya hizmet edebilecek gücü bulmama yardım edecek birkaç avutucu sözcük yazarak yaşatmanız için size yalvarıyorum. Bana neler borçlu olduğunuzu düşünün, yakarışlarıma kulak verin de bu uzun mektubu kısa bir sonla bitireyim; elveda, yegâne aşkım.

Aşk ya aşktır, ya değildir. Ne amaca gerek duyar, ne hedefe. Ama kendi kendine doğar; kendi kendine yeter. Ne umuda yeri var, ne gerekçeye. Acı çekmek aşkın bir parçasıysa eğer, acı çektiğim için mutluyum ben. Istırabının nedenini biliyorum. Doğana boyun eğmeni gururun engelliyor. Oysa doğa da Tanrı’nın bir parçası değil mi? Neden aşkını kabullenip acısına katlanmıyorsun, sevgilim?

Ne biçim Tanrı bu tapındığımız? Hem bir bütün olarak yaratmış bizi, hem de bir parçamızla yetinmemizi istiyor… Hem kadın olarak yaratmış beni, hem de dayatıyor yaradılışımı inkar edeyim diye. Senin de inkara çalıştığın gibi… Öncelikle seni sevmeme izin vermezse, O’nu sevmeyi de öğrenemem ben. Tanrı bölünebilir değilse eğer, aşk da bölünmez. Dualarını kabul edip tutkunu reddeden bir Tanrı’ya inanmamı nasıl beklersin benden?

İlk senin olduğumda on yedi yaşımdaydım. Aşkın kadınlığıma kavuşturdu beni. Yavaş, yavaş, acılar içinde açıldım, olgunlaştım. Acılara bile teşekkür ederim. Şimdi olgunluğumu sana geri veriyorum. Bir gelincik gibi tut onu elinde. Bu kadın sevmeyi nasıl öğrendiyse, sen de öğren. Sırt çevirme o çiçeğe, kendi ellerinle yarattığın yapraklarını yolma. Ben böyle seviyorum işte: Zerafetini, gaddarlığını, inceliğini, kabalığını, olduğun şairi, olmadığın erkeği seviyorum. Bir zamanlar çocuk olduğun ve bir gün ceset olacağın için seviyorum. Hem gövdeni, hem aklını seviyorum. Kanımı tutuşturan gücünü de, çocuk gibi elinden tutma isteği uyandıran güçsüzlüğünü de seviyorum. Tanrı böyle sevemiyorsa, ben de sevgimi Tanrı yaparım.


Heloise

0 yorum:

Yorum Gönder

 
;