Varoluşçuluk, hayatın anlamınının izini süren ve bireyin değerinin ne olduğunu anlamaya çalışan bir felsefi akım ve edebi akımdır.
Varoluşçuluk, diğer birçok akımın tersine, bireye genel bir kavram gibi yaklaşmaz, onun öznelliğini nesnelliğin üstünde tutar. Varoluşçuluğa göre, hayatın anlamı ve bireyin öznel tecrübesiyle ilgili sorular diğer bütün bilimsel ve felsefik uğraşlardan önemlidir.
Varoluşçuluk genelde kötümserlik, bunaltı, özgürlük, başkaldırış ve umutsuzluk felsefesi olarak düşünülür. Varoluşçuluk Kierkegaard, Dostoyevski,Nietzsche, Sartre, Camus ve Heideggerile birlikte anılır.
İsminden de anlaşıldığı gibi bireyin varoluşunu, özünden üstun tuttuğu için aynı zamanda topluma bir karşı çıkışı da içerir. Butun zaaflarıyla birlikte insanı ereklerini seçişinde ozgür tutar.
Saçmalık, insanın dünya ile ilişkilerinden başka bir şey değildir. Sartre
yirminci yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru fransa’da ortaya çıktı. öncelikle bir felsefi akımdır. en önemli temsilcileri martin heidegger, karl jaspers,jean-paul sartre, gabriel marcel ve maurice merleau-pontyolmuştur. felsefi bakımdan temelleri ise bunlardan önce nietzsche, kierkegaard ve husserlgibi düşünürler tarafından atılmıştır. varoluşçuluk 4 temel fikri savunur:
1. varoluş her zaman tek ve bireyseldir. bu görüş bilinç, tin, us ve düşünceye öncelik veren idealizm biçimlerinin karşıtıdır.
2. varoluş, öncelikle varoluş sorununu içinde taşır ve dolayısıyla varlık'ın anlamının araştırılmasını da içerir.
3. varoluş insanın içinden bir tanesini seçebileceği bir olanaklar bütünüdür. bu görüş her türlü gerekirciliğin karşıtıdır.
4. insanın önündeki olanaklar bütünü öteki insanlarla ve nesnelerle ilişkilerinden oluştuğundan varoluş her zaman bir "dünyada var olma"dır. bir başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut tarihsel bir durum içindedir.
varoluşçuluğun etkileri çağdaş kültürün çeşitli alanlarında görüldü. kierkegaard’ı izleyen franz kafka, das schools, şato, der prozess, dava adlı eserlerinde insanın varoluşunu bir türlü ulaşamadığı istikrarlı, güvenli ve parlak bir gerçeklik arayışı olarak betimledi. çağdaş varoluşçuluğun özgün temaları, sartre’ın oyunları ve romanlarında, simone de beauvoir’in yapıtlarında, albert camus’nün roman ve oyunlarında, özellikle de l’homme revolte (başkaldıran insan) adlı denemesinde işlendi.
(sarte bu durum için şöyle der: "olmak istediğimiz kimseyi yaratırken, herkesin nasıl olması gerektiğini de tasarlarız. hiçbir edimimiz yok ki, olmasını zorunlu saydığımız bir insan tasarımı (tasavvuru) doğurmasın bizde) ayrıca bir karar almanız gerektiğinde işin içinden çıkamayacak durumda, yani birinden yardım alacak durumdaysanız, yardım alacağınız kişiyi seçerek adeta kendi kararınızı alırsınız çünkü en nihayetinde size yardımcı olacak kişinin vereceği kararı tahmin ediyorsunuzdur. ve bu kararı alırken insanın en çok hissettiği duygu bulantıdır.
Varoluşçuluk, özellikle de hümanist ya da ateist boyutu içinde, evrenin akılla anlaşılabilir olan bir gelişme doğrultusu olmayıp, özü itibariyle saçma ve anlamsız olduğunu, evrenin rasyonel bir tarafı bulunmadığını, evrene anlamın insan tarafından verildiğini öne sürer.
öyle bir evrende, insanın hazır bulduğu ahlak kuralları olmadığından; varoluşçuluk, ahlaki ilkelerin, kendi eylemleri dışında, başka insanların eylemlerinden de sorumlu olan insan tarafından yaratıldığını savunur.
ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok. Ö. Hayyam
çiftçi, çiftçi olduğu için çiftçice düşünmez". "çiftçi, çiftçice düşündüğü için çiftçidir.
varoluşçular kimseye yeni bir şey öğretmek istemez, yalnızca insanları tavır almaya çağırır.
varoluşçuların üzerinde önemle durdukları başka bir nokta da iç sıkıntısıdır. bu felsefede iç sıkıntısı yaşanması gereken bir şeydir ve gelişmenin belirtisidir. iç sıkıntısı, bireyin yaptığı özgür seçimlerin sonucudur ve varolmanın getireceği sonsuz hafifliğin hak edilmesi için gereklidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder